14 Ağustos 2021 Cumartesi

Pandora's Box: Cairo

Midan Al Tahrir - Wast El Balad: Burası herşeyin merkezi sayılır, çarşılar turlu turlu, tam hengame burasi ve gormeye kesin deger. Kahire Müzesi de burda ona en az birkaç saat ayırın çok şey var. Mumya bölümüne girmek için ayrı bilet lazım bence orayı da görün ilginç çok. Sana beleş yada ucuz bilet girişler; Arab oldugun icin ilk defa bir ise yaradı Arab olmak :} Kaan full bilet öder. 

Müzeden çıkınca sırtınızı Meydan Al Tahrire dönüp yürüyün Talat Harb Caddesinin başını bulun ve caddeden Wast El Balad'a doğru yürüyün. Taksiye binmek o trafikte dev anlamsız! 

Talat Harb Caddesinden aşağı yürüyün Kushary El Tahrir'ı bulun Kushary yiyin tabi!

Kushary'dan sonra devam edin yine ayni cadde; Talat Harb, Australian Hostel'i bulun. Amr, Ehab, Ahmad, Peter, Mustafa hepsi tanır beni. Çay için onlarla her biri mizah ustası. Size çok ucuza piramit turu ayarlarlar. Piramitlere ertesi gün gidersiniz zaten. 

Ordan çıkınca Meydan Talat Harbı görün yine yürüyerek. Sonra Taksiye binin Khan Al Khaleely'ye gidin. Azhar Universitesi ve Dar El Ulum orda; Annemin okulu :).

Aynı yerde Camii El Huseyny var. Orda bir sürü çarşı pazar kahve vs var. Najeeb Mahfouz Cafe'de takılın yemek nargile naneli çay :)  Burada İslamic Cairo ilerde Fatemilerden yenini kalma yeni restore edilmiş camiler medreseler vs var sonra eskicileri da git. Ortalık çirkinleşmeye başlayınca geri dönün. Sakat olabilir. 

Akaşm yemeği için Taksiy'le Wast El Balad'te Felfelah'yı bulun şahane yemekleri var:) 

Eve gidin artık. Ya da gece dışarı çıkcaksanız yine Taksi ile Zamale'ke gidin. dolanın orda. Lonely Planette Le Bourjin diye bi yer var bi de süper Mulokhye ve güvercin dolması yapan yer var onu da bulabilirsin artık yaw:) 



*** Kahire'yi 2008'de bir kaç kere ziyaret ettim.
29 Eylül 2010'de Kız kardeşimle seyahat notlarımı paylaşmıştım..,  


15 Temmuz 2021 Perşembe

Pandora's Box:Darwin'in Tanrısı

İstanbul’a tatil için geldiğimiz zaman annem tömer’e gitti birkaç hafta, yavaşça Türkçe öğrenmek için. Anneannem Türk olmasına rağmen çocuklarına hiç Türkçe öğretmemişti. Kardeşim ve ben cocuk olduğumuz için henüz derse kayıt etmediler ama annemin yanında derse girmemiz için izin verdiler. Türkçe’de bir sürü Arapça kelimeler vardı, onu fark ettim, derste bazen Türkçe bilmiyor olmama rağmen Arapça kelimeler bazen işime yariyordu. Bir gün tömer’de susadım annem beni kantine gönderdi, gittim ve ‘şarap’ istedim, gündüz vakti, 10 yaşında bir çocuk, tabiki kantindekiler epey güldüler, ben de ağlayarak gittim neden benimle dalga geçiyorlar diye. Şarap Arapça bir kelime ve içecek anlamına geliyor halbuki Türkçede şarap üzümden yapılan alkollü bir içecek, Arapçada şarap 'nabidh' demek. Neyse ki Türkçe öğretmen açıkladı ve o sırada kantindekiler ‘ağlama tamam biz de bilmiyorduk’ diye gelipte bana bedava üzüm suyu verdiler.

Ortaokulda devlet okula gittik. Kızlar İle erkekler ayrı okullara veriliyordu. Dolayısıyla sadece kız arkadaşlarım oldu. Annem kütüphaneci olduğu için ayrıca evde de kütüphane vardı; hoş annemim evinde hala kocaman kütüphanesi var. Tabi çocuklar olarak sürekli okuyorduk. İki kere devlette ödül almıştık okuma yarışmasından. Sevdiğim kitapları senaryo yapardım sonra okulda hem yönetir hem de başrol aldırdım. Bir gün Cinderella oyunu yaptım ama erkek olmadığı için bazı kızları erkek gibi giydirip öyle oynadık. 

O okulda bir sürü kız başörtülüydü. Annem hiç bir zaman başörtü ile alakası olmadı. Ama ben okulda olan kız arkadaşlarıma uydum ve başörtü taktım. Tabi o zamanlar hala tanrıya inanırdım. Anneme bile kızmıştım neden takmıyorsun diye. Annem ‘sen ne istiyorsan yap bana da karışma’ dedi. Birkaç gün yaptım. Okulda sadece kızlar olduğu için okulda takmak gerekmiyordu sadece okuldan çıkınca. Takarken örtüyü kapatmak için iğne ile birleştiriyorsun, örtüyü önce düzenliyorsun sonra iğneyi takıyorsun. İğneyi dudaklarımın arasında duruyordu bir anda iğneyi yuttum! Panik olduk, kızlar İle beraber cümbür cemaat beni eve götürdüler. Annem çok güldü; “Tamam boğazından geçmiş, sorun değil ama bir doktora gidelim’ dedi. Doktora gittik. O da sorun değil ama ‘apandisite ulaşırsa iyi olmaz’ dedi. ‘Boka bakmak gerekiyor bir süre’ dedi. Bir hafta sürekli dışkının içinde bakıp ve çıkıp çıkmadığı bakmak zorunda kaldım! Bir daha da örtü mörtü tövbe ettim. Sonra da Darwin ve felsefe okumaya başlayınca tanrı İle aramız bozuldu. 


Pandora's Box: Bonjour Pape

Ürdün’de ben 4’cü sınıfta iken annem ve kardeşime ile beraber Hristiyan köye taşındık.

Okula giderken yolda çocuklar kardeşime ve bana taş attılar ‘muslumanlar! muslumanlar!’ diye. Annem bizi alıp muhtara gitti ve olayı anlattı.O gün köylüler şarap yapıyorlardı. Üzümü ezmek gerekiyordu ama sadece bakire kızlar yapabiliyorlardı. Bu sefer müslümanlar olmamıza rağmen kız kardeşim ve ben Hıristiyan çocuklar ile üzümü beraber ezdik. 

Yaşadığımız evin etrafında şeftali çiftliği vardi. Evin etrafında kocaman bir bahçe vardı. Evin  çevresinde olan şeftali ağaçları mahsulünü biz alıyorduk, diğer şeftali ağaçlarını bir çiftçi topluyordu. Fark ettiğim sezon boyunca kuru otları yakıyorlardı. Bir gün birkaç arkadaşlarla otu biz de yaktık ama tabi bilmiyoruz ki etrafında toprak ile sınır yapıyorlar ki ateş başka bir yere dağılmasın diye. İşte o gün 10 tane ağacı yaktık! Ev sahibi delirdi ‘öldüreceğim O Çocukları’ diye bağırıyordu ve annem bizi sakladı, adam o kadar sinirliydi ki! Zor bir ders oldu ama ondan sonra bahcede olan her şeyi once öğreniyordum sonra yapıyordum. 

Bahçede Annem bir sürü şeyler ekti; bir sürü sebzeler ve çiçekler. O zamanlar anneme dikkat İle de izlerdim ve yardım ederdim. Yıllar sonra ben ormana taşınırken yavaş yavaş eski bilgileri ve yeni bilgileri harmanlamaya ve öğrenmeye başladım.

Hristiyan bir okula gitmemizi annem seçti çünkü daha erken İngilizce ve Fransızca dersleri oluyordu, diğer okullarda daha geç veriliyordu. Fransızca dersleri Papaz veriyordu. Papaz sınıfa gelince ‘bonjour les enfants’ derdi biz çocuklar cevap veriyorduk ‘bonjour pape’ diye. Bir gün hoca değişti ve Lübnanlı bir kız veriyordu. Geldigi ilk gun sınıfa girdi ve aynen ‘bonjour les enfants’ dedi cocuklar olarak biz ayni cevabi verdik ‘bonjour pape’! Ogretmen gulmekten nerdesye agladi. 

Evin yanında kocaman bir meşe ağacı vardı, 100 yıldan daha eski bir ağaç, o kadar ki altında piknik yapardık ve güneş almasın diye en az dört tane araba park edebiliyordu. 

Kardeşim ve ben o küçük çadırlarımızla ağacın altında çadırları kurardık. Lazım olacak yatak, battaniye, oyuncaklar koyardık ve ısrarla anneme ‘biz bu gece burada yatacağız’ derdik, annem de iyi olur derdi. Gece olunca dışardan hayvanların seslerini duyunca koşarak eve dönerdik. 

Evde bir papağan vardı. Annemin araba tamircisi Türktü ve onlar Türkiye’ye gidince papağanı bize verdiler. Birisi eve girince yada papağan sinirli olunca ‘ siktir git! siktir git!’ diye bağırıyordu! Neyseki bize gelen misafirler Arap oldukları için anlamıyorlardı. 

O zamanlarda Türkiye taşınma fikri annemin aklında vardı. Ama biz çocuklar bunu bilmiyorduk. Annem ile babam ben 2 yaşında ayrıldılar. Ve bir erkek eğer bir kızı var ise 15 yaşında kimseye sormadan alabilirdi. Annem yaşamı boyunca erkil baskısına maruz kalmış ve direnmişti ama yine de kötü bir tecrübesi vardı. Babamdan önce evlenmişti ve benden 15 yaş büyük bir ablam vardı. Annem babam İle evlenince ve annem benimle hamileyken eski kocası ablamı kapıdan alıp Suudi Arabistan götürdü ve ben ablamı 20 yaşında görebilirdim. Annem asla bir kere daha olmasın diye ben 15 yaşımdan önce ülkeden çıkmamız gerekiyordu. 

Anneannem Türk olduğu için çocuklarına kaydetti Türk elçiliğine. Böylelikle çocukların Türk kimlikleri vardı. Annem öğretmen olduğu için yazın okullar üç ay tatil olur. Tatil olur olmaz annem ve kız kardeşlerimle beraber arabaya atlardık. annem Amman’dan İstanbul’a kadar araba kullanırdı. O seyahatler o kadar keyifliydi ki onun hatıraları hala aklımda var. 

Annem gündüz kullanırdı. Akşam üzeri biz neredeyiz bir otel bulur ve kalırdık. Sabah erken kalkıyorduk, etrafı geziyorduk sonra tekrar yola çıkıyorduk. Bir gün, otobanda gidiyoruz gidiyoruz gidiyoruz ve gece olmak üzere ve kalacak bir yer henüz görmedik. Annem yoruldu, bir benzin istasyonunda girdik, kimse yok. Arabayı park ettik ve garaja lazım olan şeyleri kitledik, arabayı iyice duvara yasladık ve uyuduk. Sabah bir adam pencereyi tıkladı elinde bir tepsi üstünde çay ve poğaça ile bizi ikram etti sonra bize ‘yolunuz açık olsun’ diye veda etti. 


30 Aralık 2019 Pazartesi

Pandora's Box: My baby shot me down


We could have met. I lived around the corner. I used to go and buy bagels and milk in the square every morning. My place was a step from the square before I decided to move to another country. At night the square would always very lively and loud. Luckily I was on the top floor. I wouldn’t care about noise. My brain wouldn’t be sensitive about sound and light still.  In that city people learned to ignore the noise. In fact we used it to differentiate necessary and unnecessary ones.  The front windows faced the street while the back ones and the terrace looked at the Bosphorus. 

I never thought I’d stare for months at my windows from the other side; from a single room at the hospital. I knew there are, or now were as they don’t exist anymore, two hospitals at my street; a German and a public one just next to my building.  Both were always busy and the Emergency was just under my terrace. I would hear the noise of it now and then and rarely the crying of people after losing a relative. 

I never knew there was a police station next to the square behind the church. Never needed a police and screening my mind into these happy days I rarely saw any around. There were a few late restaurants and off-liners always open late at the square. I remember I went with friends after a long going out night to eat almost early morning. There would be lots of drunken people so perhaps police were around so safety I thought. 

The police never bothered me.  Instead I felt safer than seeing a regular drunk man at a dark street at night.  You could have been there at one of these nights having a Kebab. Who knows? But even if you haven’t saw me on a Kebab house on the square now you sure remember me. Are you an amateur or did you meant to? Did you aim at me or on the crowd? If so explain the drive to do it. Have you carried me to the ambulance? Do you follow me on my media? Are you a Facebook friend on my list? Do you feel guilty? Do you have pain? Do you still do the same job?   

I think of you a lot. With each hit of headache I have. I want to forgive you if you can forgive yourself. I cannot forgive a generation of ignorance ruling the entire world and me being lost inside it. But you must know that is it only love that can heal our scars. 

16 Eylül 2019 Pazartesi

Pandora's Box: Teenage


Don't ask me how teenage is like... all I had is news of Palestine being bombed everyday and another city lost then Gulf War 1&2 and people escaping to no land... this is my childhood..

I would get back from elementary school everyday back home with my sister to found about my mother watching the television and crying. I was too young to understand why. She would shut down the television to make sure my sister and me wouldn’t see the news. In Jordan the TV controlled by the government for people to watch to see and what to not to see but still they would announce all the news about Gulf War. My mother had Iraqi friends and others living and working in Iraq. It was a very rich and successful country that all Arabs would go to work and send money to their family. An Egyptian friend of my mother would visit us going back for his vacation from Baghdad to Cairo and bring us lots of presents. The taste of dates from Iraq is still above my tongue whenever I think about those days. 

Iraq was not only full of ancient history, water and food not also oil. It would provide free oil to Jordan too. Oil was the main reason why the entire history and its people were destroyed forever. One day my mother Egyptian friend visits us in Jordan for the last time. He has no presents for us this time. He was escaping. It was the 1st Gulf War. 

I was 13 years old. One day around midnight I heard the ululation around coming from the neighbours. We went out to check what was happening. It wasn’t a wedding. All women were on the roof of their houses celebrating. It was the first time ever Israeli was under attack since it was establishing a country to steel the land of Palestinian for 42 years. Iraq sent 1 or 2 rockets to Israel and probably wounded no one. Next day Iraq was occupied by America and lost more than 2.4 million civilians in the streets. The first thing they did was to bomb their communication nets even the phones so the country wasn’t able to communicate with the rest of the world. 

As a child I remember in Jordan I saw beggar Iraqi’s in city centre. Jordan was the poorest country in the Middle East supported by Iraq with free oil once upon a time. 

 
Don't ask me about future..

Pandora's Box: Dessert

Time, place, reason, where, why, when… water!
A few days passed, I guess, or maybe I just slept?! For a few minutes, hours or days.
I do not want to stay at the intensive room. Why I'm here?! Was I in a coma? How long? Some people are up actually. Making noises or coughing some is shouting. Some people are entering and exiting the room.
Hold on!
That women sitting next to my bed all day! I looked again! That is my mother!
My mouth is as dry like the dessert!
I looked inside her eyes. I didn’t look into anyone’s eyes until then it seems. I smiled with tears flowing down my chin.
She stood up from a plastic chair two steps away from my bed, walked to me and cried. ‘Mama’ she said.
Everything is green. I’m wearing a green cloth. Mom is wearing greens on her cloth. White cloves. Everyone coming inside the room is wearing greens and white gloves. The bins, the bed covers, the water bottles are green. ‘Mama! Water!’ Did I say that? Now since I’m writing these lines I know I did not. I looked at the green bottles and showed my lips. How? I have no memory of a word I said then. My right arm couldn't move but I wouldn't know then. My left arm was connected to serums to the bed. Perhaps I tried to lick my lips. She knew. I didn't have to tell much. She put a piece of cotton inside the water. Squeezed it then started to drop of water around my lips. It was such a relief! I was singing in my head.  (Arabic) ‘See how much the sea is big… I love you more than that…’ I love you mother.  (Arabic)


15 Mayıs 2019 Çarşamba

Nakba 71

My mother is 74 years old born at Lydda, Palestine in 1945. She became a refugee at 3 years old. Her father, my grandfather was a Palestine Traffic Police Officer under the English mandate of Palestine. One day he, Nabeel Abu Ghosh, came home early from work; the family had to leave. 'By evening, approximately 35,000 Palestinian Arabs had left Lydda in a long column, marching past the Ben Shemen youth village and disappearing into the east. Zionism had obliterated the city of Lydda. Lydda is the black box of Zionism.' The last apostrophe line is also within the text of 'Lydda, 1948' written by Ari Shavit. My mother is older than this made-up country and this fake humanity! My grandfather, may he rest in peace, never left the refugee camp in Jordan and kept the keys to our house. My mother went to visit and to get her birth certificate before Jerusalem was occupied by Israel in 1967 and wanted to visit the home where she was born at but the settlers didn't let her enter to have a quick look. The English Police Officers under the English Mandate in 1948 were flown back to England while the Arab Police Officers were left to walk, and they eventually ended up in refugee camps in Jordan