17 Temmuz 2008 Perşembe

KARPUUUZZZ


Plaza ortamından, nisbeten normal insan ortamına, yani bir apartman katına taşındı şirket.

Plazadan kurtulmak epeydir istediğim bir şeydi. Asansörsüz sabahlar, açılabilen camlar ve turnikesiz geçişlerin gücü adına. Üstelik "Tiki" Levent Plaza çalışanı öğle yemeği çetrefilli, gecekondu gayri kafi zilli hasıla değerindeki, ay ortası sokedso patlatan seçeneklerine bir ara vermek de ağzda elbasan tava tadında bir hoşluk bıraktı yadigar!

Gayet bir halk mekanı burası, altında inşaat, yan tarafında tablidotçu. Şahane de yemekleri var. Yoğurtlu taze fasulye 4 lira. Eee bakkalı çakkalı esnafı derken halka karışmak, ramazan sokak ve trafik kavgalarına birebir şahit olmak adına da epey sosyoçıtçıt oldu.

Ama gel görki mevzu o diil.

Daha kaç sabah bildiğim en münasepetsiz küfürleri dizerek kalkacağım o yataktan? Daha kaç kere gözümü açamadan kapımı açıp atıvercem kendimi sabah-sabah Taksim cinnetine? Daha kaç zaman inanmadığım bir ton menfat ve karşı olduğum bir yığın ilkeye hizmet edeceğim? Bilerek, görmezden gelerek, istemeyerek!

Geçen bir ajans toplantısında yine hiçbir tarafını desteklemediğim bir proje ile ilgili brief verirken kendimi şunu söylerken duydum: Globalleşmenin NE kaddaaaar iyi bir şey olduğunu göstermemiz gerekiyor. Sonra durup 'BUNU SÖYLEDİĞİME INANAMIYORUM' dedim. Ama dedim işte, demem gerekiyor çünki. Hatta süper başarılı bir proje yönetip dünyaya muazzam bir iş yaptığımızı kanıtlamam gerekiyor. Gidip sefalet ve açlıktan sürünen Bangkok'un pahallı sokaklarından birindeki pahallı otellerden birinde kalıp BM ile toplantılar yapıp dünyayı kurtardığımızı iddia edeceğiz daha.

Daha diycez ki bu TIR'lar size hayat getirecek. Mallarınız taşınacak. Paralar gelecek. Zil takıp oynanacak. Fotolar çekilecek. Gözler boyanacak. Egolar yalanack ve hakikat sürdürülebilir bir muammaya dizel tadında egzos kokuları ile yayılacak.

Aslında yolları açıp, siz ucuz iş gücüsünüz diye, ucuzsunuz diye, yaptıklarınızı alıp satacağız müşterek servet ahalisine. Sizin üretip ama tüketecek alım gücüne sahip olmadıklarınızla beslicez ki onları sizi daha nice yıl sömürmeye devam etsinler. Bizlerse kapalı kapılar ardında sürdürülebilir kalkınmacılık, kalkındırmacılık, yalandan çevrecilik oynayacağız. Havanızı kirleterek, beyninizi sulandırırak, cebinizi hortumlayarak. Üstüne de her tür iletişim aracını kullanıp sizi uyutmaktan da hiç mi hiç çekinmicez, hatta üzerine bir double expresso içmeyi de ihmal etmicez.

Sisteme sistematik isyan!!!

Vahşetin çağrısını bile ürkütecek vahşetteki bu kurumsal mezbahaların muhtelif köşelerinde ucubik bir takım pozisyonlar alıp hiç bir şeyi görmezden gelemeyenlerin şizofrenisi ile nasıl başa çıkılır? Herşeyden rahatsız olup mütemadiyen müzdarip olan bu gönüllerin azabının sonu nedir?

"Aaaaa Lobna'cım memleket meselelerine bu kadar kafa takılır mi?" Diyorlar bana. Ulan memleket benim diil, adamlardaki rahatlığa bak. Taaa Bangkok'tan gelen e-mailde diyorki Alman: 'Nasılsın? biliyorum politik durumunuz pek ii diil ama iisindir umarım'. Buyur burdan yak diyesim geldi. Ahanda bu hödüklere bi bok işlemiyor. Yıllardır sömürülüp, işkence edilip, hertürlü hak hukuktan mahrum bırakılıyorlar velev ki herkes anca kendi etrafındaki dairede kendi bokunu yuvarlıyor, shit ball.

Darbe girişimi varmış, borsa patlamış, su savaşları başlamış, melih gökçek odtüyü suyla sabunla yıkamış, darwine maymunlar tazminat davası kazanıp bilim teknikten men etmiş....peeeeeeeh! Ona ne, izlesin o akşam Alaturka Popstarını, ibo şovsunu, biri bizi düdklüyorsunu, kartlar vadisini ve daha bilimum trans-seksüeli, trans-kişiliksizi, trans-kültürsüzü, üstüne bi karpuz bi soğuk su... vur patlasın çal oynasın!!!

5 Haziran 2008 Perşembe

Bir Gün Sendromu


Hep bir gün...Hep bir gün.

-Bir gün patronuma heey düüüt neden kendini becermiyorsun allahın belası diiicem
-Bir gün plazadan elimde pilli müzik çalarla bangır bangır "we dont need no fire let the mother fucker burn....BURN MOTHERFUKER BUUUUUUUURN"i çalarak ve asansöre çıplak binerek binayı bir daha dönmemek üzere terk edeceğim
-Bir gün bir toplantıdaki godomon amcalara hepiniz iktidarsızsınız, hepiniz sapıksınız, hepiniz manyakhhhsınız üleen diyip ortamı vıııııın diye terk etcem
- Bir gün başımı örtüp kıçımı açıp Sultanahmete dalcam
-Bir gün süper şık, sosyete ve paha biçilemez yemekler sunan bir yerde hesap niyetine mükemmel bir bok bırakcam
- Bir gün sevmediğim herkese bağıra bağıra onlardan ne kadar nefret ettiğimi sölicem
- Bir gün sırtıma çantamı alıp, hatta çanta filan almayıp plansız programsız basıp gitcem
- Bir gün bulcam en güzel güneşi, en güzel denizi, en güzel anı...ve Bir gün asla bir daha bir gün demicem

4 Haziran 2008 Çarşamba

Olağan Rahatsızlıklar


Yine o karmaşık düşünme hallerinden birinde aklıma takılan bir mevzu: Olağan Rahatsızlıklar.

Bir süredir bunun üzerinde düşünüyorum. Hayatımdaki olağan rahatsızlıklar. Elle tutulup, gözle görülemeyen bu minicik tefecik rahatsızlıklardan epey bir rahatsızlık duyduğumu fark edip bunu da bugün mevzu bahis yapıım dedim.
Hazır işim gücüm yok iken, ya da var ama benim yapasım yok iken, mantıklı bir zaman değerlendirmesi olur diye düşündüm. Aslında öle de düşünmedim şimdi yazarken aklıma geldi. Baktım cümle de iyi oldu üzerine hemen yatıvermek.

Skip to the End: Olağan Rahatsızlıklar.

- Sabah saatin 07,30 da çalmasından son 8 sendir çok rahatsızım.
- Plazaların asansör geyiklerinden rahatsızım. Canım kimseye iii günner demek istemiyor. Herkes koca canavarın karnının içindeki yemek borusnu andıran asansörün içinden kapılar açılıp gününün geri kalanını sarf edeceği hücresine giderken kimseye iii günner diyesim gelmiyor. Daha çok 'plazalar bizi bir gün yutacaklar' ya da 'git masa başında ömrünü ye' diyesim var. Ahalinin asabını bozmanın alemi yok diyip susuyorum. Rahatsızım.
- Dünya Para düşünyor. Prasızım. Parasızlıkta ısrarlıyım. Paradan rahatsızım. Takas ile yapalım işimizi gücümüzü. Sen bana armut ver ben sana ipod veriim.
- Türban tartışması, ergenekon, susurluk, AB'ye girelim, Ab bize girsin, 301, Telekulak, azınlık sorunu, dinimi yaşıyamıyorum, gayim gururluyum... vs'nin topundan rahatsızım. Gündeme Gaaaaaaaaark demek istiyorum.
- Akbilimin sürekli bitmesinden rahatsızım. Bitmeyen akbil istiyorum.
- Kadın erkek eşitliğinden, ayırımından ve pozitif ayırımcılıktan tiksiniyorum.
- Dünyanın neresine gitmek istersem benden bir sürü bilgi, belge, pasaport, para vs istenmesinden rahatsızım. Sadece harita üstünde görünen gerçekte var olmayan kesik kesik çizgileri geçememek nedemek!
- Dizilerden, yarışma programlarından, digitürkten, kablolu tv'den, özetle tv'den rahatsızım. Sesini duymak istemiyorum. Görmek istemiyorum. Sağda solda, şehirler arası otobüslerde, yemek yediğim kafede maruz kalmak istemiyorum.
- Takım elbiselerden, takım elbiseli adamlardan, ve haftanın beş gününü takım elbisesi ile geçirip haftasonu da gömleğini yüksek bel kotunun içine sokup altına kösele ayakkabı giyen adamlardan özenle rahatsızlanıyorum.
- Halka açık alanlardaki yürüyen merdivenlerde ısrarla sağ tarafta duran tiplere meydan dayağı atmak istiyorum
- İstanbul'daki yaya geçitlerinde, hani o bir amaca hizmete etmek üzere asfalta çizilen çizgiler yok mu, işte onlarda kimsenin durup yol vermemesinden rahatsızım. Bir gün trafik sıkışıp yaya geçidini tıkadıklarında, varımı yoğumu ortaya koyup arabaların üzerinden yürüyüp geçcem. Ya da en azından deneyip dayak yiyip rahatlıcam.
- Türk dil kurumunun uydurduğu Türkçe terimlerden, konuşurken yabancı sözcük kullanmama laf atanlardan ve aşırı milleytçi tepkici ne savunduğunu bile bilmeyen, tarihten ve günün vukuundan bi-haber TRT militanlarından da çekinirim.
- Adımı bir türlü doğru söylememkte ısrar eden ve kodladığımda bile aynen lüleburgazorduboluniğdeankara diye yazan zihniyete hayranlık duyuyorum. Gıbta ediyorum. Kulaklarından anahtarlık yapmak istiyorum.
- Konserveleri açmaya yarayan halka biçimindeki metal parçasının kapağı açmaya çalışırken kopmasına karşı özel bir antipati besliyorum. Gazoz kapağının dişlerle açılmasını (hele dişçi isen) kesin onaylamıyorum. Karton meyvesuyu kutusu pipetlerinin kaybolması içimi sızlatıyor ve bilimum Türk imalatı olan şeker çikolata vs'nin 'buradan açınız' yazan yerinden asla açılamayacak bir mekanizmaya sahip olması uykularımı kaçırıyor. Elin adamı Marslara gidip gelsin senin yaptığın etipufun kenarı açılmasın. Brakkkhhhhh allaani severseen yaaaa
- Birbirini yiyen istakozlar, düşen dişler, sokakta çıplak kalmak, işe mütemadiyan geç kalmak gibi temaları işleyen rüyalarımı sevmiyorum. Rüyalarımda pembe filler tango yapsın istiyorum. Ama olmuyor olmuyooo olaamıyoooor!!
- Yazarken komiklik kaygısı, çalışırken ciddiyet kaygısı, uyurken uyuyakalma kaygısı, yerken kilo kaygısı, ossuruken koktu kaygısı....kaygılarımdan arınamamaktan rahatsızım
- Rahatsız olmaktansa hepten ra-hat-sız-ım!