26 Şubat 2010 Cuma

Kamboçya'dan İlk İzlenimler





Yolculuk tam olarak ne zaman başlıyor? Gittiğin zamanda mıdır gidişin başlangıcı? Öncesinde mi? Sonrasında mı? bilmiyorum! Tek bildiğim bir uçak biletim olmasa idi yola ne zaman çıktığımı hatırlayamacak olduğum. Arkada ne kalmıştı? Ne vardı geride? Ev dediğin bir yer var mıdır? Nasıl görünüyordu hergün geçtiğim sokaklar? Nerdeyse hatırlamıyorum hiçbirini. Ne garip bir şey bu! Sanki ömrüm hep böyle geçmiş gibi. Yoldaydım hep sanki, burlarda ya da ötede beride. Sanki biraz da öyle miydi? Mültecilik kafası!

He ne ise gerçekten bundan öncesine dair hayatla ilgili hafızamı silmiş gibiyim. Bir reset durumu! Ne komik! Giderken ellerim titriyordu, uçağa yürürken soğuk soğuk terledim, ayaklarım titredi, dizlerim boşaldı. Şimdi ise sanki hayatım burda geçmiş gibi hissediyorum. Ne saçma korkularla yaşıyormuşuz meğer, aslında kaybedecek ne az şeyimiz ve zamanımız var! İş bulmakmış, parasızlıkmış, faturaymış oymuş buymuş derken şimdiyi ne çok gelecek kaygısı ile mahfediyormuşuz! Baştan başlamak ise ne kadar kolaymış meğer. O bildiğimiz bütün kaygılar aslında korkularımızın bizi alıkoymasından başka hiçbir şey değil. Dünya her yerde dünya, insan her yerde insan ve hayat çok çeşitli yol ve şekillerlde olanaklı.

Şuan Kamboçyadayım. Sihanouk Ville denen bir sahil kasabasında. Buraya gelmeden önceki son 10 günümü Co Chang denen cennet adada geçirdim. Daha sonra ömrümü geçirebileceğim yeler listesine aldım ama yolcu yolunda gerek diyerek gene topladım çantayı çıktım yola. İngiliz iki kardeşle tanışmıştım Co Chang’ta. Onlarla beraber bir gece karar verip ertesi sabah soluğu Kamboçya’yı Tayland’a bağlayan kara sınırında aldık. Sihanouk Ville sınırdan araba ile 4 saat sürüyor. Yol boyunca neredeyse hiç beton bina görmedim. Başta çiftlik külübesi zanettiğim yapıların aslında insanların yaşadıkları evler olduğunu anladım. Muazzam bir ülke, müthiş bir doğa ve kötü yönetimin tipik bir örneği. Bir zamanların ihtişamını Ankgor Wat ile sergileyen gurulu Khmer halkı şimdilerde turistlerden dilenerek karın tokluğuna grurunu satıyor. Çocuğunu doyurmaktan aciz kimseler için gurur fazla pahallı bir lüks olsa gerek.



İnsanlar buraya gelip plajlarda güneşlenip, müthiş ucuzluğun keyfini çıkarp tatil yapıyorlar. Bu nasıl oluyor anlamaktan gerçekten acizim! Etrafında çocuk ve kadınlar kafalarında tepsiler ellerinde sepetler sürekli taciz edip bir şeyler satmaya çalışıyor. Belli ki o çocuklar okula da gitmiyor. Sabah 7’de kalktığımda ordalar, gece barda içerken de aynı çocuklar hala sokaktalar! Bunun gözüme batmasını engellemeyi çok isterdim ama etrafımda bunlar olup biterken oturup bikini izimi imha eteye çalışmaktan gerçekten acizim!!!

Sınır kapısında Sarah ve Robert’le işlemlerimizi tamamlarken Edward diyeAvustralyalı bir gezginle daha tanıştık. O da saflarımıza katıldıktan sonra çete tamamlanıp yola devam etti. Akşam Sihanouk Ville’e ulaştığımızda hava kararmış biz de artık yorgunluktan bayılmak üzere idik. Dolayısıyla önümze çıkan ilk ve en lüks yerde geceyi geçirmeye karar verdik. Bunun günahı günlük 20 dolar, denize sıfır ve konforu de pek bir yerinde olunca bir baktık 3 gündür burdaymışız. Bugün Kamboçyanın Başkenti olan Phenom Pen’e yola çıkma kararı alıp bileti de aldık. Yarın orda olcağız.

Sihanouk Ville aslında fena bir yer hiç değil ama Tayland’tan sonra burda denize giresim bile gelmiyor. Üstelik etrafta o kadar çok dilenen, bileklik ya da meyve satan çocuk, yanında taşıdığı sepetle manikür pedikür ağda hizmeti sunan kadın, bacaksız ya da kolsuz dilenen erkek varki en kalpsiz olan bile fazla dayanamıyor. Elinden bir şey de gelmiyor ya insanı gerçekten kahr ediyor. Keşki dünyayı kurtarabilseydim. Maksimum yapabildiğimiz çocuklara yemek ısmarlamak ya da pazara peşlerinden sürüklenip okul çantası ve üniforma almak. Ama bu da aslında o kadar yanlış ki. İki ucu boklu değnek. Çocuklar da bunu kullanıp tursitlere bir şeyler aldırmayı zaten böyle başarıyor. Ve aldıkça onlara bir şeyler dahasını ya bizden ya da başkalarından istemeye devam ediyorlar. Gidip bir yere bağış da yapılamıyor. Çocuklar adına çalışan kar amacı gütmeyen kuruluşun genel sekreterinin kara para akladığna dair dedikodular dolanıyor. En iyisi burlarda bir okulda gönüllülük esası ile ve karın tokluğuna bir süre çalışıp çocukların eğitimine direk katkıda bulunmak ama onun için henüz erken, şayet henüz dolaşma miadimi doldurmadım ve karar vermek için henüz çok erken.

Velhasıl kelam yarın Phenom Pen’e doğru sabah erkenden yola çıkmaca. Bir çanta toparlama faslı daha. Toplam mal varlığım bir sırt çantası iken hala ne çok şeyim var diye düşünmeden de edemiyorum...






16 Şubat 2010 Salı

Bilek





















Chiang Mai'den otobusle Lampang - 2 saat
Lampang'tan "hızlı tren" ile Bangkok - 9 Saat
Bangkok'tan araba ile Trat - 5 saat
Trant'tan feribotla Ko Chang (Leam Ngop) - 45 dakika
Leam Ngop'tan Tuk Tuk ile Hat Nam (Lonely Beach) - 30 Dakika

Bu yolculuğu kesintisiz tamamladıktan sonra Lonely Beach'te Ingilizler tarafından işletilen Magic Garden'e ulaştık. Aynı gece sevgililer günü ve Çin yılbaşı münasebeti ile plajda dev parti vardı. Kaçırcak değilim ya ne uykusu, duş, yemek, parti.

Hesapta bir iki bira içecektim ama vodkalar kovalarda satılınca ve bir iki kovadan sonra kova paylaşımcılığı sarınca ortalığı gene ip koptu. Havaya zıplayan Lüb bileğinin üzerine 45 derecelik bir açı ile inince de bilek burkar. Bilek şişti karpuz kadar. Şimdi voltaren, buz, hindistan cevizi yağı, Thai masaj uygulamaları ve iyileşene kadar temebellik.

Ko Chang güney doğu sahilin batısında bir ada. % 75 oranla hala yağmur ormanları ile kaplı ancak oldukça popüler ve hızlı gelişiyor. Şimdilik hala büyük otel, tatil köyü gibi işletmeler yok. Çoğunlukla babmboo ve palmiye yapraklarından yapılma kulubelerden oluşuyor. Ortalık Ingiliz kaynıyor, gezginden çok tatilci, partici tayfanın uğrak yeri. Dün Long Beach'te denize girdim. Su üzücü şekilde kirliydi ama buralılar arasıra oluşan akıntılarda suyun plaja çöp taşıdığını onun dışındaki zamanlarda temiz olduğunu söylediler. Peh!

Buraya aşık olup yıllardır burada yaşayan çok yabancı var. Dinçat abi de 1,5 sene önce Türkiye'de inşaat işlerini batırınca döner yapmayı öğrenip dükkan açmış. Bir yandan progressive house dinlerken tavuk döner yemek ve bilardoo oynamak olanaklı hale gelmiş böylece.

Döner deyip geçmemek lazım, Thai yemeklerinin hayranı çok ama ben onlardan biri değilim. Sabah acı pılav yemek ile pek barışık değil midem. Ama yemek Tayland'ta kesinlikle sorun değil. Sokakta bir yığın yemek arabası var, suşi'den domuz sosis'e kadar herşey yenebiliyor. Yok illa kahvaltıda omlet yiycem derseniz de hertür Ingiliz, American, Denimarka vs kahvaltısı bulmak mümkün. Dinçat abi bizimle koyun peynirini, çemenini ve zeytinlerin yarın sabah kahvaltısında paylaşacak. Çay da demlerim çın çın içeriz dedi.

Güney tabi kuzeye nazaran çok sıcak ve nemli. Benim saçlara da bir çözüm bulmak şart oldu. Kıyamadım ördürüverdim. Böylece hippi gezgin modasına da katılmış olduk.

Bugün bizimkiler tekne turuna gittiler. Cıvar adaları dolaşıp şnorkelle dalcaklar. Ben burda kaldım ayak bileği bakımı, günlük tutmaca, foto çekmece ve bardaki Puk'la Thaice dersi. Bir ara da ayak masajı ve plaj.

Chan rak teu :) (I Love you)

13 Şubat 2010 Cumartesi

Nothing like a cold beer on top of a mountain


I asked people around about the date but no one is sure! I love this!

After a three hours walk up mountain we arrived at the Lahu mountain tribe village. The view is fantastic. The forest is incredible!

Right now I’m chilling inside my pink net which separates my mattress from the 10 others next to it in this one room bamboo shack! I’m waiting my turn for a Thai massage

from a Luhan Tribe lady; my muscles are

crying for it after all the climbing we did today. We are a group of 11 people from different countries and we have an extremely fun Thai guide called Jack! He prefers us calling him Captain Jack! We are all to sleep in the same room and eat together for the next two days.

Before we took off for a 3 hours- 8 KM hike, we had an elephant ride at the elephant park near the river. Those who dared were allowed to ride on elephant necks; “No thanks! Not me!” Instead I voyaged at the carriage and enjoyed feeling like an Indian Queen! Yet this did not save me from being sprayed with the water Mr. Elephant sucked from the river! The queen was covered with Elephant spit!

A baby elephant came along through the whole trip, apparently one of the elephants we were riding was his mother. Watching the baby elephant swimming in the water and rolling in the mud was like nothing I’ve seen before.

On the way to the elephant park earlier today we visited the village of the Long

Neck Tribe. That was a real disappointment. You basically pay 500 Baht to see people and take pictures of or with them as if they were in a zoo. I couldn’t shake the thought of the forced smile of the women with rings on their necks for the rest of the day. I really didn’t like the fact that there was a church inside the village! I couldn’t help saying: “O

h! Not you again?!”, out loud, as I saw Jesus on a the cross inside the little bamboo church.

We were told that the women of the tribe wore the rings to protect their necks from tiger bites or because the leader of the tribe came up with this genius idea as a way of identifying beautiful women and keeping them in the village as it would be impossible for them to live with them necks anywhere else.

I certainly like the Luhan Tribe village better. It is real. I’ve found out that there is no school here; the kids with rich families go to some other distant village to study. The rest of the kids either learn from them or basically get no education. I spoke to the guide and he said the head of the tribe would welcome the idea of me staying and teaching the kids for a few months given that I solve my migration issues with authorities, and that they would provide me with food and shelter. I note this down to be considered as an alternative later on, perhaps in a few months.

Tomorrow we go rafting at the river then we head back to Chiang Mai. I will go to the Monk Chat point in Wat Chad Du Lueng to find more about the possibilities of staying at some temple and practicing meditation for a few days.

A woman dressed in a colorful dress with bells hanging from her skirt has just opened my net and asked me to get ready for my first Thai massage...





12 Şubat 2010 Cuma

So far so good





















Henuz geldigimden beri bir yerimde durup elimin altinda internet olup yazma sansim olmadi. Daha online gezi gunlugu, blog, 8 GB SD hafiza karti, online album vesaire gibi islere kalkiscam ama yok fil sirtinda dolas, daga tirman, gece ic sic derken bir turlu kicimin ustune oturamadim:)

Ilk gun Bangkok'a indikten iki saat sonra kendimi bir koltuk surfculeri partisinde buldum! Evin duvarlari grafiti kapli, salonda bilardo masasi, DJ'ler, tas Asyali hatunlar, sinirsiz alkol tuketimi, yuzme havuzunda iccamasirlari ile yuzmece vs.... nerde oldugumu algilayamamak bir yana dursun sanki bana hosgeldin partisi yapar gibiydi Bangkok :) Sokaga sabahin 6isinda cikip kizilkayalar yerine baktim cekik gozluler minik arabalar ve kucuk plastik torbalarla yesil mangolar, anansili tavuklar, cubukta kizarmis domzular vs satiyorlar, dedim ben iyisi bunun ustune bir uyumak!

2 gun daha Bangkok'ta kaldim. Birinde Bangkokun 1 saat disindaki yuzen pazara gittim. O gece Khao San'da ufak capli bir alkol tuketimindan ve bir birlesmis milletler toplantisinda sonra :) ertesi gun butun gunu havuz basinda yeme-icme,kakara-kukara derken gecirdim.

Bu sirada en az 40 kisi ile tanistim, herkes bir yerlere gidiyor; bir yerlerden gelmis, daha gidecek, birileri ile bir yerlere gitme planlari yapiliyor, birileri oraya boyle gidin burda bunlar oluyor yok ordan orya gidilmiyor falan derken benden soylemesi burada dunya baska bir eksende donuyor, zaman farkli isliyor...cabuk desem degil, hizli desem hic degil, tam kivaminda dolu dolu diyesim geliyor:))

Neyse efenim 8'inde Ozan ile Edgar geldiler Bangkok havalaninda bulusup beraber kuzeye, Chiang Mai'ye uctuk, orda onun Thai arkadasi Wii ile bulustuk, bir gece Chiang Mai'de kalip gene hooop Ozan geldi partilemecesinden sonra ertesi sabah zorlukla kalkip Lampang'a gectik:) Yolda fil parkina ugradik fillere bindik filam (sahane hayvanmislar ya ilk defa gormek o kadar fili bir arada binmek ne ooofff:))) yolda bir tapinak da patlatip ustune Lampanga vardik.


Lampang'ta Wii'nin saray yavrusu evinde kaliyoruz. Ev'de kimse yasamiyor, ailesi sehir merkezine yakin baska bir evde kaliyor. Aksam Wii'nin annesinin evine yemege gitmece -o ne tas anne bu arada demeden gecememek-Wii'nin babasi da Libya'da Sirte'da falan!!

Iki gundur dagda idim. Once fil sirtinda ormanda, nehir kiyisinda bir tur. Minik fil yavrusu yanimizda tepindi durdu nehirde hopladi zipladi. Bizim fil muz vermeyince gitmiyor hatta tukuruyormus adi ya!! Ardindan 8km, 3 saat dik tepelik ormanin icinde arazi tirmandik Luhan kabilesinin yasadigi yere ulastik. Yolda muz bahceleri, selalaler....Manzara yukardan sacmalik derecesine guzel, gece hayatimda hic gormedigim kadar yildiz! Dus adina yanda bir bamboo kulube var musluktan erimis buz akiyor:) Dustan sonra bamboo evin icinde kabile kadinlari mum isiginda Thai masaji yapiyor (6 TL!!)

Kebileden iki tane super komik ve sirin adam bize yemek yaptilar. Yemekten sonra kabilenin tarihini, dilini anlattilar, iplerle oyunlar ogrettiler. Cocuklar gelip sarki soylediler. Bu arada ekipte 11 kisi vardi hepsi mi birbirinden guzel. Tayland ister gezgin ister yerli dunyanin en guzel insanlari ile dolu.


Gece hep beraber birbirinden sinekliklerle ayrilmis yataklarda uyuldu. Sabah erken bir kahvaltidan sonra yine yurumece. Selalede yuzme; nehirde rafting ustune sal keyfi oh bi de yemek' sonra donus...siki durun bunlarin hepsi 80 TL!!


Ozzy ile kankasi hatun yaptilar tabi dagda, gencler bu gece Chiang Mai'de egleniyor disarda ama bu gece benden buraya kadar. Ilk defa bir firsat bulup bir seyler karalamaca internet vs...ustune de uzun bir uyku cekmece! Bir haftadir nerdeyse hic durmamisim!!

Oldu oldu...fistik gibi oldu

OOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOHHHH BE:)))